Masmavi gökyüzüsü, yemyeşil çayırları ve mükemmel doğasıyla insanların ve hayvanların mutlulukla yaşadığı bir kasaba vardı.
Bu kasabada insanlar güneşle beraber uyanır, güneş batana kadar tarlalarında, bağ ve bahçelerinde çalışır geçimlerini böyle kazanırlardı.
Kasabanın bir de çok iyi yürekli, sevecen ve güler yüzlü Ali adında bir çobanı vardı. Ali çobanın hiç kimsesi yoktu.
Küçükken ailesini kaybetmiş ve uzun yıllar büyükannesiyle beraber kasabada yaşıyordu.
Küçük bir kulübede yaşayıp giderlerken, kısa bir süre önce büyükannesini de kaybetmişti. Bu olaydan sonra Ali çobanın tek arkadaşı canından çok sevdiği hayvanları olmuştu.
Sabah erkenden onları otlatmaya götürür hem güzel vakit geçirir hem de geçimini sağlardı.
Ali çoban ayrıca o kadar güzel kalpliydi ki kasabada onu sevmeyen neredeyse hiç yoktu.
Yine bir gün en sevdiği dostları olan hayvanları yanına erkenden almış ve otlatmaya götürmek üzere yola koyulmuştu.
Tam kasabadan çıkmak üzereyken koşa koşa gelen Salih’i fark etmişti. Salih’in yanında bir de çok sevdiği kuzusu Kınalı vardı.
Salih kuzusunu Ali çobana vererek otlatmaya götürmesini rica etti.
Ali çoban, her ne kadar Salih’i kırmak istemese de kuzunun çok küçük olduğunu ve sürüye yetişemeyeceğini bu sebeple yanına almak istemediğini söyledi.
Fakat Salih o kadar ısrar etti ki Ali çoban onun bu ısrarlarına dayanamayarak Kınalıyı yanına aldı. Kınalı ile bütün sürüyü yanına katan Ali çoban yola koyuldu.
Bir süre yol aldıktan sonra yemyeşil çayırlara ulaştı. Bu arada sürekli hayvanları ve özellikle de Salih’in kuzusunu kontrol ediyordu.
Her seferinde coşkuyla hoplayan ve zıplayan kuzuyu görüyordu. Hayvanlar yemyeşil çayırlarda otlarken Ali çoban da kavalını eline alarak en sevdiği ezgiyi kavalıyla söylemeye başladı.
Tam o sırada çalılardan gelen bir ses duydu. Hemen ayağa kalkarak o yöne doğru koştu. Bu bölgede kurt olmadığı için o konuda rahattı.
Fakat bu gelen sesin neye ait olduğunu bir türlü anlayamadı. Çalıların arkasında herhangi bir şeye rastlayamadı.
Sürünün olduğu yöne geri döndüğünde tüm hayvanlar oradaydı. Sadece Kınalıyı bulamadı.
Hayvanları bırakıp bütün gün Kınalıyı aradı. Onu kaybettiğine bir türlü inanamadı. Güneş batana kadar Ali çobanın aramadığı bölge gitmediği çalılık kalmadı.
Fakat ne kadar uğraşsa da kuzuyu bir türlü bulamadı.
En son hayvanların da çok yorulduğunu ve artık kasabaya doğru yol alması gerektiğini fark etti.
Çünkü biraz daha gitmezse karanlık iyice bastıracak ve gitmesi çok güçleşecekti. Ali çoban hayvanları önüne katarak üzgün bir şekilde kasabaya doğru ilerlemeye başladı.
Bir süre yol aldıktan sonra nihayet kasabaya ulaştı. Herkes gelip hayvanlarını Ali çobandan alarak evlerine gitti.
En son Salih koşa koşa gelerek Ali çobandan kuzusunu istedi. Ali çoban üzgün bir şekilde Salih’e olanları anlattı. Salih Ali çobana çok kızmıştı.
Ona inanmıyor kuzuyu bilerek getirmediğini hatta onu Ali çobanın aldığını iddia ediyordu. Ali çoban bu duruma çok üzülmüştü.
Çünkü Kınalıya gerçekten çok iyi bakmış ve gözünün önünden hiç ayırmamıştı.
Kınalı bir anda ortadan kaybolmuştu. Fakat Salih Ali çobana bir türlü inanmıyordu. Ona kötü sözler söyleyerek oradan ayrıldı.
Ali çoban bu duruma o kadar üzüldü ki her üzüldüğünde yaptığı gibi hayvanları ile konuşmaya başladı.
Ali çoban küçüklüğünden bu yana ne zaman üzülse hayvanlarına anlatır ve onların yardım edeceğine, onu anladıklarına inanırdı.
Bunun en büyük sebebi de küçüklüğünden beri yalnız olmasıydı. Bu olay üzerinden günler geçse de Ali çoban sürüyü otlatmaya çıkardığında her yerde kuzuyu aramaya devam etti.
Hiç pes etmedi ve ne zaman fırsat bulsa dağ bayır Kınalıyı arıyordu. Fakat onu bir türlü bulamıyordu. Bu durum da onu çok üzüyordu her üzüldüğü vakitte hayvanları ile dertleşiyordu.
Tüm kasabada ise Ali çobanın kuzuya iyi bakmadığı ve bu sebeple kuzunun kaybolduğu duyulmuştu.
Ali çoban bu olanlara çok üzülüyordu çünkü insanlar eskisi gibi ona güvenmiyordu.
Yine bir gün Ali çoban tüm hayvanları almış otlatmaya götürürken kasabaya yabancı bir adam elinde bir kuzu ile girmişti. Tam o anda Salih koşarak kuzuya sarıldı.
Çünkü bu onun günler önce kaybolan kuzusu Kınalıydı. Tüm kasabalı adama o kuzuyu nerden bulduğunu sordu.
Adam biraz utanarak kasabalıya kuzuyu kendisinin aldığını söyledi.
Adam, oğlunun sürekli kendisinden bir kuzu istediğini fakat kuzuyu alacak paraya sahip olmadığını, kuzuyu çayırda görünce de Ali çobanın ona vermeyeceğini düşündüğünü bu sebeple de izinsiz bir şekilde aldığını söyledi.
Daha sonra adam iş bulduğunu ve bir süre çalıştıktan sonra oğluna bir kuzu satın aldığını da belirtti. Bu sebeple kuzuyu da eski sahibine getirdiğini belirtti. Adam, önce Salih ve Ali çobandan sonra da tüm kasabalılardan özür diledi.
Salih önce çok kızsa da daha sonra adamın zor durumdan kaynaklı böyle bir davranışta bulunduğunu düşünerek onu affetti.
Fakat bundan sonra ne nedenle olursa olsun kimseden izinsiz herhangi bir şeyi almaması gerektiğini de söyledi.
Adam ona söz vererek kasabadan ayrıldı. Adam gittikten sonra tüm kasabalı ne kadar büyük bir hata yaptığını fark etti.
Herkes Ali çobana güvenmediği için ondan özür diledi. Ali çoban onları affetmiş ve tam sürüyü alarak yola koyulacağı zaman Salih onun önünü kesti.
En büyük özrü onun dilemesi gerektiğinin farkındaydı. Çünkü hem Ali çobana güvenmemiş hem de herkesi ona karşı doldurmuştu.
Ali çoban Salih'in çok pişman olduğunu görerek ona bir daha gözüyle görmediği ve tam emin olmadığı konulara inanmaması gerektiğini belirtti.
Daha sonra da onu affetti. Salih Ali çobana hak verdi. Çünkü birini suçlamak oldukça kolaydı fakat yapılması gereken kalp kırmamak ve olayı tam olarak öğrendikten sonra adım atmaktı.
Ali çoban kimseye kızgın değildi ve Salih kuzusuna kavuştuğu için de ayrıca çok mutluydu. Yine eskisi gibi neşeyle hayvanları alarak çayıra doğru yola koyuldu…